25 Şubat 2018 Pazar

Kütahya’ya sürülen meşhur Hâlet Efendi'nin sürgün edilmesi hakkında Sultan IV. Mustafa'nın hatt-ı hümayunu

6 Mart 1808 (7 Muharrem 1223) tarihinde reisülküttaplıktan azledilerek Kütahya’ya sürülen meşhur Hâlet Efendi'nin sürgün edilmesi hakkında Sultan IV. Mustafa'nın hatt-ı hümayunu:

"Kadıköyü'nde çok eylenmeyüb menfası (sürgün yeri) olan Kütahya'ya gitsün. Elbet emr-i hümayunum yerini bulsun."

Halet Efendi hakkında detaylı bilgi için: http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c15/c150145.pdf

Kütahya'nın Mısır Kuvvetlerince İşgali Meselesi Gibi Bazı İddialara Cevaplar


[Resim: Solda, Yunanlıların Kütahyalı Paşa dedikleri Sadrazam Reşid Mehmed Paşa ve sağda, Kütahya'yı işgal eden Mısırlı İbrahim Paşa]

Geçenlerde bazı paylaşımlarda Kütahya'nın üç sebepten dolayı cezalandırıldığı gibi tarih bilincinden uzak yaklaşımlar okudum. O zamandır aklımdaydı. Şu sıralarda da Reşid Mehmed Paşa konulu bir çalışma yapıyorken hazır bu meseleye de değinmek üzere bu yazıyı kaleme alıyorum. En kısa şekilde yazmaya gayret edeceğim. Umarım okunur...

Sosyal medya ortamında okuduğum yazılara göre, aklımda kaldığı haliyle Kütahyalılar, ilki 1511 Şah Kulu isyanında Karagöz Paşa'nın şehit edilip şehrin yağmalanmasına göz yumdukları, ikincisi 1833'te Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın Kütahya'yı işgalinde karşı koymadıkları ve üçüncüsü yanlış hatırlamıyorsam Yunan işgaline karşı komple ayaklanmadıklarından dolayı devlet tarafından cezalandırılasılarmış! Yok yahu!

Değerli okuyucularımız, yukarıda paylaştığım değerlendirmede olduğu gibi, eğer 21. yüzyıl başından ve bakış açısından tarih bilmeksizin 16. ve 19. yüzyılı değerlendirirseniz elbet bu yüzeysellikle yanlış değerlendirmede bulunur, olmayan kabahatten olmayan cezayı keser, halkı da suçlu ilan edersiniz. O dönem Anadolu'sunu bilmeyiz hiç birimiz. Moğolun ardından iç savaşlarla boğuşup o güne gelmiş bezgin halk, sürekli artan vergiler, voyvoda/mütesellim zulümleri, Fatih'in reformlarının ardından Bayezid'in karşı hareketleri vs. Türlü dert vardır başta yani. Anadolu asker ve vergi kaynağıdır, Türkmendir, etrâk-ı bî-idrak'tır hatta bazı çevrelerin gözünde. Herşeyden öte fakirdir. Devletin ana vatanı ise zengin Rumeli'dir. Evet üstatlara göre Osmanlı anavatanı Rumeli olan bir devlettir. Zaten bunu da devlet yapısında etkin şekilde görürsünüz.

İlkinden girecek olursak; Şah Kulu isyanı o vakte değin devletin gördüğü en büyük isyandır. Teke'den (Antalya) katlana katlana çoğalıp Zığra önlerine gelen asilerin sayısının 20 bine yaklaşmış olduğu varsayılmaktadır. Ki bunlar sadece Kızılbaş denilip geçiştirilen Türkmen toplulukları değildi. Devlete kırgın, elinden tımarı alınıp tekkelere verilen sipahiler de bunların arasındaydı. Kütahya'ya varmadan evvel Elmalı'dan itibaren Altıntaş'a kadar yağmalaya yağmalaya gelmiş ve önünden Teke sancak beyi Şehzade Korkut'u kaçırmış bir güruhtan bahsediyoruz. İş ne oldu da Kütahyalının suçu oldu? İsyancıları küçümseyen Karagöz Paşa, Nokta adında bir adamı komutasında gönderdiği basit bir kuvvet halindeki öncülerinin bozulması üzerine başta kendisinin bulunduğu sancak kuvvetleriyle şehrin önünde asileri karşıladı ve müthiş bir cenk başladı. Asiler ilk başta bozulmaya yüz tuttular ve kaçışmaya başladılar. Fakat o evrede insanoğlunun en büyük problemi olan açgözlülük devreye girip bozulan düşman üzerine atılmak yerine yağmaya girişildi. Gafillik cenkte affedilmez! Geri dönüp saldıran asiler ganimet meraklısı askerlerimizi hemen dağıttılar ve Karagöz Paşa'yı da esir aldılar. Gerisi malum; türlü hakaretler ve rezillikler. Kütahya, Osmanlı döneminde tamamı Anadolulu, yani kendi bağrından asilerce defalarca kuşatıldı. Hani şu Celali denilip geçiştirilen isyanlar vs. Her defasında şehir tahrip edildiyse de kale asla düşmedi! Şah Kulu isyanında da böyle oldu. Kale düşmeyince ve vakit dar olunca öfke Karagöz Paşa'ya yöneldi. Önce başı kesildi, sonra kaleye karşı kazığa vuruldu. Şah Kulu kale kuşatmasını bir taraftan devam ettirip bir taraftan Bursa tarafına hareket etti. Devam eden olaylarda ordu başındaki Sadrazam Ali Paşa dahi canından oldu. Koca Osmanlı ordusu arkada, asiler önde İran sınırına dek bu mücadele devam etti. Kütahyalı ne yapsaydı? Buna göre yukarıdaki değerlendirme sağlıklı mıdır?

İkincisi ile devam edelim; Mısır kuvvetlerinin şehrimizi işgali meselesi yani. Yani bilemiyorum yukarıdaki değerlendirmeyi yapanlar Mısır kuvvetlerinin Osmanlı merkez ordusundan daha düzenli ve modern bir ordu olduğundan haberdar mıdır? İlgili dönemde Osmanlı tahtında daha sonra kendisine "Gavur Padişah" denilecek olan Sultan Mahmut II vardır. Devlet, Yanya'da isyan eden Kütahya kökenli valisi Tepedelenli Ali Paşa isyanını iki yılın sonunda, dikkat ediniz İKİ YILda ancak bastırabilmiş, Kütahya ve Ankara'ya sürülen oğulları ve torunları 1821'de yine buralarda idam edilmişlerdir. Kütahya'da bulunan Tepedelenlizade Veli Paşa ve oğlu Mehmed Paşa'yı o esnada Kütahya'da vali kaymakamı bulunan Reşid Mehmed Paşa idam etmiştir. Vali kaymakamı diyorum zira o esnada Mora'da patlayan Yunan ayaklanması sebebiyle asıl vali Ebubekir Paşa, Mora'dadır. Devlet Reşid Mehmed Paşa'ya ödül olarak vezir rütbesi verip onu da Mora'ya gönderdi. Yunan ayaklanmasını kendi kuvvetleri ile bastıramayan Osmanlı merkezi yönetimi Mısır'da sözde federal, özde bağımsız valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'dan yardım istedi. Paşa'da oğlu İbrahim Paşa'yı Girit karşılığında bölgeye donanmayla gönderdi. Reşid Mehmed Paşa, İbrahim Paşa ve diğerleri fakat asıl İbrahim Paşa'nın desteğiyle isyanın ilk etabı sert şekilde bastırıldı. Fakat müttefik kuvvetlerince Osmanlı ve Mısır donanmaları da Navarin'de yakıldı. Reşid Mehmed Paşa'ya Yunanlılar, bölgeye Kütahya'dan geldiği için Kütahyalı Paşa dediler ve adı öyle kaldı. Hatta İngilizler bile geleceğin sadrazamına Kütahi demeye başladılar. Hemen ardından da Rus Harbi başladı. Varna başarızlığı sadrazam değişikliğine sebep oldu ve Kütahyalı Paşa olarak tanınan aslen Gürcü Reşid Mehmed Paşa sadrazam oldu. Yeniçeri ocağının kaldırılması fakat yerine modern anlamdan güçlü bir ordu teşkilatı kurulamaması ciddi sorunları da beraberinde getirmiştir. Reşid Paşa başlarda başarı sağladıysa da güçlü Rus ordusu karşısında tutunamadı. Düşman Edirne'mize kadar gelince 1829 Edirne Anlaşması yapıldı. Dertler bitti mi? Elbette hayır. Sözde federal özde bağımsız Kavalalı Mehmed Ali Paşa, donanmasının yakılması ve savaş masraflarının çokluğu sebebiyle Mısır'a ilaveten Suriye'yi de istedi. Tabi ret cevabı onu durdurmadı. Oğlu İbrahim Paşa, Fransız askerlerince eğitilmiş donanımlı ve modern ordusuyla önce Akka'yı düşürdü sonra üzerine serasker tayin edilen Ağa Hüseyin Paşa'yı bozdu. 29 Temmuz 1832'de Osmanlı kuvvetlerinin bu yenilgisi Konya ovasını Mısır kuvvetlerine açık hale getirdi. Devlet önlem olarak Sadrazam Reşid Mehmed Paşa'yı serdar tayin edip bölgeye yolladı. 21 Aralık 1832'de Konya'da yapılan meydan muharebesinde Osmanlı merkez kuvvetleri yenildi. Hatta Sadrazam Reşid Mehmed Paşa da esir edildi. Adam Mısır'dan kalkıp Suriye'yi aşıyor Konya'ya ve Kütahya'ya dayanıyor, Akka kuvvetlerini, öncüleri ve iki orduyu yeniyor da suç Kütahya'ya mı kalıyor? Eğer o dönem dış güçler araya girmemiş olsa saltanat el değiştirecekti belki de. Bir anlık duraksama ve dış güçlerin kendi valisi karşısında tutunamayan zayıf Osmanlı'yı ve modern bir orduya sahip güçlü Mehmed Ali profili karşısında tercihleri bir yüzyıla yakın daha devletin yaşamasına sebep oldu. İki büyük orduyu bozarak hatta devletin sadrazamını dahi esir ederek Kütahya'ya kadar gelmiş Kavalalı İbrahim Paşa karşısında Kütahyalı ne edeydi ilgili dönemde? O dönemin Kütahyalısının İstanbul'a ve Mısır'a bakış açısına sahip misiniz? İlgili dönemde eyalet merkezliğ gitti de bir tek Kütahya'dan mı gitti? Sistem ihtiyacı karşılamadı ve değiştirildi. Bu kadar! Peki buna göre yukarıdaki değerlendirme doğru mudur?

Gelelim Yunan işgali meselesine. Bu konuda lafı fazla uzatmayacağım. Bazı okuduklarım benim de canımı fazlasıyla sıkmış halde. Fakat çok fazla soru işareti var. Bu soruların ortadan kalkması için de çok ciddi çalışmalar yapılması gerekiyor. Bu konuda D.P.Ü.'ni oldukça pasif buluyorum. Tarih alanında Kütahya'nın geçmişine hakiki manada ışık tutacak bir çalışmaya henüz ön ayak olamadılar. Kurumlar deseniz yapılmış çalışmalara sahip çıkmıyorlar. Şu durumda da Yunan işgali ve Milli Mücadele dönemi hakkında böyle bir profil ortaya çıkıyor; Yunan elini kolunu sallaya sallaya Kütahya'ya girdi ve hiç sıkıntı yaşamadı. Ahmet Öztürk Hocamızın Milli Mücadele'de zor yıllar kitabını okuyunuz. Orada kim yattı kim mücadele etti göreceksiniz. Cengiz Çetintaş Hocamızın kendi gayretiyle internette derlediklerini okuyunuz. Harp zamanlarında kimileri can verirken kimileri can derdine düşer. Lakin bu durum sadece Kütahya'ya has bir durum da değildir. Bunun da altını çizmek isterim. Bir kaide gibi şaşmaz. Şu da başka bir gerçektir ki Tavşanlı - Emet havalisinde yaşananlar, Cevizdere ve nihayetinde Dumlupınar'da vurulan darbe tarihimizin şeref sayfalarındandır. Çerkez Ethem meselesi, Yunan kralının şehrimize gelip savaş konseyini burada toplaması, Simav bölgesindeki bazı faaliyetler vs. iyice araştırılıp, ölçülüp tartılıp ona göre tarafsız laf söylenmelidir. 1912 ila 1922 arasında 10 yıldır harp etmekte olan bir millete ve eriyen ham maddesi kendi insanı olan ilimize, 2018'den saydırmak kolaya kaçmaktan öte değil!

Asıl noktaya gelecek olursak, bu yazılanlar ve ortaya atılanlar şehrimizin bir türlü sivrilemeyişine, kabuğunu kıramayışına, halkının kafa yapısını değiştiremeyişine ve kapalı kalışına bir sebepmiş gibi ortaya atılan fakat gerçekte tarih şuurundan uzak iddialardır. İtibar etmeyiniz. Milenyumun popüler mesleği tarihçilik malum. Herkes tarihçi, herkes uzman. El-insaf! Şunu diyelim; Kütahya bugün içinde bulunduğu durumdan kendi sorumludur. Bir ve beraber olmayı başaramamıştır. Kabuğunu kırmak için nitelikli kaynak sağlayamamıştır. Bu kabulümüzdür. Fakat günümüz sorunlarına kılıfı tarihten aramaktan vazgeçelim. Alakası yok zira. Boş vermişlik, neyime lazımcılık sadece biz Kütahyalılara mı has bir durum? Kahvelerde zaman öldürmek, faydalı değilde faydasız işlerle uğraşmak sadece biz Kütahyalıların mı meşgalesi? Elbet değil! Bunlar maalesef ki maalesef milletimizin kanayan yaraları. Biz de biraz daha fazla olabilir belki. Bu kanayan yaralara mantıktız yara bantları sarmaya çalışmayalım. Bahane aramak yerine vizyona sahip olsak, nitelikli bireyler yetiştirerek ben davasından biz davasına geçiş yapmış olsak bu şehir muhakkak daha farklı bir şeye dönüşecek! O sebeple aciz insan tipinin sıradan özelliği olan başarısızlığa kılıf aramaktan vazgeçelim. Kütahya cezalı falan değildir, bunlara inanmayalım! Kişi kendi cezasını kendi vicdanında verir. Biz istersek olur sevgili dostlar! Yok eğer inanacaksanız da bunlara Yıldırım Bayezid'i Timur'a Yakup Çelebi'nin yani bir Kütahyalının yakalattığını, Yunanistan'ın bağımsızlığına zemini bir Kütahyalı'nın (Tepedelenli Ali Paşa) hazırladığını vs. gibi maddeleri de ekleyin ki zengin görülsün liste...

Saygılar...

18.02.2018