[Resim: Solda, Yunanlıların Kütahyalı Paşa dedikleri Sadrazam Reşid Mehmed Paşa ve sağda, Kütahya'yı işgal eden Mısırlı İbrahim Paşa]
Geçenlerde bazı paylaşımlarda Kütahya'nın üç sebepten dolayı
cezalandırıldığı gibi tarih bilincinden uzak yaklaşımlar okudum. O
zamandır aklımdaydı. Şu sıralarda da Reşid Mehmed Paşa konulu bir çalışma
yapıyorken hazır bu meseleye de değinmek üzere bu yazıyı kaleme
alıyorum. En kısa şekilde yazmaya gayret edeceğim. Umarım okunur...
Sosyal medya ortamında okuduğum yazılara göre, aklımda kaldığı haliyle
Kütahyalılar, ilki 1511 Şah Kulu isyanında Karagöz Paşa'nın şehit edilip
şehrin yağmalanmasına göz yumdukları, ikincisi 1833'te Mısır valisi
Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın Kütahya'yı işgalinde
karşı koymadıkları ve üçüncüsü yanlış hatırlamıyorsam Yunan işgaline
karşı komple ayaklanmadıklarından dolayı devlet tarafından
cezalandırılasılarmış! Yok yahu!
Değerli okuyucularımız,
yukarıda paylaştığım değerlendirmede olduğu gibi, eğer 21. yüzyıl
başından ve bakış açısından tarih bilmeksizin 16. ve 19. yüzyılı
değerlendirirseniz elbet bu yüzeysellikle yanlış değerlendirmede
bulunur, olmayan kabahatten olmayan cezayı keser, halkı da suçlu ilan
edersiniz. O dönem Anadolu'sunu bilmeyiz hiç birimiz. Moğolun ardından
iç savaşlarla boğuşup o güne gelmiş bezgin halk, sürekli artan vergiler,
voyvoda/mütesellim zulümleri, Fatih'in reformlarının ardından
Bayezid'in karşı hareketleri vs. Türlü dert vardır başta yani. Anadolu
asker ve vergi kaynağıdır, Türkmendir, etrâk-ı bî-idrak'tır hatta bazı
çevrelerin gözünde. Herşeyden öte fakirdir. Devletin ana vatanı ise
zengin Rumeli'dir. Evet üstatlara göre Osmanlı anavatanı Rumeli olan bir
devlettir. Zaten bunu da devlet yapısında etkin şekilde görürsünüz.
İlkinden girecek olursak; Şah Kulu isyanı o vakte değin devletin
gördüğü en büyük isyandır. Teke'den (Antalya) katlana katlana çoğalıp
Zığra önlerine gelen asilerin sayısının 20 bine yaklaşmış olduğu
varsayılmaktadır. Ki bunlar sadece Kızılbaş denilip geçiştirilen Türkmen
toplulukları değildi. Devlete kırgın, elinden tımarı alınıp tekkelere
verilen sipahiler de bunların arasındaydı. Kütahya'ya varmadan evvel
Elmalı'dan itibaren Altıntaş'a kadar yağmalaya yağmalaya gelmiş ve
önünden Teke sancak beyi Şehzade Korkut'u kaçırmış bir güruhtan
bahsediyoruz. İş ne oldu da Kütahyalının suçu oldu? İsyancıları
küçümseyen Karagöz Paşa, Nokta adında bir adamı komutasında gönderdiği
basit bir kuvvet halindeki öncülerinin bozulması üzerine başta
kendisinin bulunduğu sancak kuvvetleriyle şehrin önünde asileri
karşıladı ve müthiş bir cenk başladı. Asiler ilk başta bozulmaya yüz
tuttular ve kaçışmaya başladılar. Fakat o evrede insanoğlunun en büyük
problemi olan açgözlülük devreye girip bozulan düşman üzerine atılmak
yerine yağmaya girişildi. Gafillik cenkte affedilmez! Geri dönüp
saldıran asiler ganimet meraklısı askerlerimizi hemen dağıttılar ve
Karagöz Paşa'yı da esir aldılar. Gerisi malum; türlü hakaretler ve
rezillikler. Kütahya, Osmanlı döneminde tamamı Anadolulu, yani kendi
bağrından asilerce defalarca kuşatıldı. Hani şu Celali denilip
geçiştirilen isyanlar vs. Her defasında şehir tahrip edildiyse de kale
asla düşmedi! Şah Kulu isyanında da böyle oldu. Kale düşmeyince ve vakit
dar olunca öfke Karagöz Paşa'ya yöneldi. Önce başı kesildi, sonra
kaleye karşı kazığa vuruldu. Şah Kulu kale kuşatmasını bir taraftan
devam ettirip bir taraftan Bursa tarafına hareket etti. Devam eden
olaylarda ordu başındaki Sadrazam Ali Paşa dahi canından oldu. Koca
Osmanlı ordusu arkada, asiler önde İran sınırına dek bu mücadele devam
etti. Kütahyalı ne yapsaydı? Buna göre yukarıdaki değerlendirme sağlıklı
mıdır?
İkincisi ile devam edelim; Mısır kuvvetlerinin
şehrimizi işgali meselesi yani. Yani bilemiyorum yukarıdaki
değerlendirmeyi yapanlar Mısır kuvvetlerinin Osmanlı merkez ordusundan
daha düzenli ve modern bir ordu olduğundan haberdar mıdır? İlgili
dönemde Osmanlı tahtında daha sonra kendisine "Gavur Padişah" denilecek
olan Sultan Mahmut II vardır. Devlet, Yanya'da isyan eden Kütahya
kökenli valisi Tepedelenli Ali Paşa isyanını iki yılın sonunda, dikkat
ediniz İKİ YILda ancak bastırabilmiş, Kütahya ve Ankara'ya sürülen
oğulları ve torunları 1821'de yine buralarda idam edilmişlerdir.
Kütahya'da bulunan Tepedelenlizade Veli Paşa ve oğlu Mehmed Paşa'yı o
esnada Kütahya'da vali kaymakamı bulunan Reşid Mehmed Paşa idam
etmiştir. Vali kaymakamı diyorum zira o esnada Mora'da patlayan Yunan
ayaklanması sebebiyle asıl vali Ebubekir Paşa, Mora'dadır. Devlet Reşid
Mehmed Paşa'ya ödül olarak vezir rütbesi verip onu da Mora'ya gönderdi.
Yunan ayaklanmasını kendi kuvvetleri ile bastıramayan Osmanlı merkezi
yönetimi Mısır'da sözde federal, özde bağımsız valisi Kavalalı Mehmed
Ali Paşa'dan yardım istedi. Paşa'da oğlu İbrahim Paşa'yı Girit
karşılığında bölgeye donanmayla gönderdi. Reşid Mehmed Paşa, İbrahim
Paşa ve diğerleri fakat asıl İbrahim Paşa'nın desteğiyle isyanın ilk
etabı sert şekilde bastırıldı. Fakat müttefik kuvvetlerince Osmanlı ve
Mısır donanmaları da Navarin'de yakıldı. Reşid Mehmed Paşa'ya
Yunanlılar, bölgeye Kütahya'dan geldiği için Kütahyalı Paşa dediler ve
adı öyle kaldı. Hatta İngilizler bile geleceğin sadrazamına Kütahi
demeye başladılar. Hemen ardından da Rus Harbi başladı. Varna
başarızlığı sadrazam değişikliğine sebep oldu ve Kütahyalı Paşa olarak
tanınan aslen Gürcü Reşid Mehmed Paşa sadrazam oldu. Yeniçeri ocağının
kaldırılması fakat yerine modern anlamdan güçlü bir ordu teşkilatı
kurulamaması ciddi sorunları da beraberinde getirmiştir. Reşid Paşa
başlarda başarı sağladıysa da güçlü Rus ordusu karşısında tutunamadı.
Düşman Edirne'mize kadar gelince 1829 Edirne Anlaşması yapıldı. Dertler
bitti mi? Elbette hayır. Sözde federal özde bağımsız Kavalalı Mehmed Ali
Paşa, donanmasının yakılması ve savaş masraflarının çokluğu sebebiyle
Mısır'a ilaveten Suriye'yi de istedi. Tabi ret cevabı onu durdurmadı.
Oğlu İbrahim Paşa, Fransız askerlerince eğitilmiş donanımlı ve modern
ordusuyla önce Akka'yı düşürdü sonra üzerine serasker tayin edilen Ağa
Hüseyin Paşa'yı bozdu. 29 Temmuz 1832'de Osmanlı kuvvetlerinin bu
yenilgisi Konya ovasını Mısır kuvvetlerine açık hale getirdi. Devlet
önlem olarak Sadrazam Reşid Mehmed Paşa'yı serdar tayin edip bölgeye
yolladı. 21 Aralık 1832'de Konya'da yapılan meydan muharebesinde Osmanlı
merkez kuvvetleri yenildi. Hatta Sadrazam Reşid Mehmed Paşa da esir
edildi. Adam Mısır'dan kalkıp Suriye'yi aşıyor Konya'ya ve Kütahya'ya
dayanıyor, Akka kuvvetlerini, öncüleri ve iki orduyu yeniyor da suç
Kütahya'ya mı kalıyor? Eğer o dönem dış güçler araya girmemiş olsa
saltanat el değiştirecekti belki de. Bir anlık duraksama ve dış güçlerin
kendi valisi karşısında tutunamayan zayıf Osmanlı'yı ve modern bir
orduya sahip güçlü Mehmed Ali profili karşısında tercihleri bir yüzyıla
yakın daha devletin yaşamasına sebep oldu. İki büyük orduyu bozarak
hatta devletin sadrazamını dahi esir ederek Kütahya'ya kadar gelmiş
Kavalalı İbrahim Paşa karşısında Kütahyalı ne edeydi ilgili dönemde? O
dönemin Kütahyalısının İstanbul'a ve Mısır'a bakış açısına sahip
misiniz? İlgili dönemde eyalet merkezliğ gitti de bir tek Kütahya'dan mı
gitti? Sistem ihtiyacı karşılamadı ve değiştirildi. Bu kadar! Peki buna
göre yukarıdaki değerlendirme doğru mudur?
Gelelim Yunan
işgali meselesine. Bu konuda lafı fazla uzatmayacağım. Bazı okuduklarım
benim de canımı fazlasıyla sıkmış halde. Fakat çok fazla soru işareti
var. Bu soruların ortadan kalkması için de çok ciddi çalışmalar
yapılması gerekiyor. Bu konuda D.P.Ü.'ni oldukça pasif buluyorum. Tarih
alanında Kütahya'nın geçmişine hakiki manada ışık tutacak bir çalışmaya
henüz ön ayak olamadılar. Kurumlar deseniz yapılmış çalışmalara sahip
çıkmıyorlar. Şu durumda da Yunan işgali ve Milli Mücadele dönemi
hakkında böyle bir profil ortaya çıkıyor; Yunan elini kolunu sallaya
sallaya Kütahya'ya girdi ve hiç sıkıntı yaşamadı. Ahmet Öztürk Hocamızın
Milli Mücadele'de zor yıllar kitabını okuyunuz. Orada kim yattı kim
mücadele etti göreceksiniz. Cengiz Çetintaş Hocamızın kendi gayretiyle
internette derlediklerini okuyunuz. Harp zamanlarında kimileri can
verirken kimileri can derdine düşer. Lakin bu durum sadece Kütahya'ya
has bir durum da değildir. Bunun da altını çizmek isterim. Bir kaide
gibi şaşmaz. Şu da başka bir gerçektir ki Tavşanlı - Emet havalisinde
yaşananlar, Cevizdere ve nihayetinde Dumlupınar'da vurulan darbe
tarihimizin şeref sayfalarındandır. Çerkez Ethem meselesi, Yunan
kralının şehrimize gelip savaş konseyini burada toplaması, Simav
bölgesindeki bazı faaliyetler vs. iyice araştırılıp, ölçülüp tartılıp
ona göre tarafsız laf söylenmelidir. 1912 ila 1922 arasında 10 yıldır
harp etmekte olan bir millete ve eriyen ham maddesi kendi insanı olan
ilimize, 2018'den saydırmak kolaya kaçmaktan öte değil!
Asıl
noktaya gelecek olursak, bu yazılanlar ve ortaya atılanlar şehrimizin
bir türlü sivrilemeyişine, kabuğunu kıramayışına, halkının kafa yapısını
değiştiremeyişine ve kapalı kalışına bir sebepmiş gibi ortaya atılan
fakat gerçekte tarih şuurundan uzak iddialardır. İtibar etmeyiniz.
Milenyumun popüler mesleği tarihçilik malum. Herkes tarihçi, herkes
uzman. El-insaf! Şunu diyelim; Kütahya bugün içinde bulunduğu durumdan
kendi sorumludur. Bir ve beraber olmayı başaramamıştır. Kabuğunu kırmak
için nitelikli kaynak sağlayamamıştır. Bu kabulümüzdür. Fakat günümüz
sorunlarına kılıfı tarihten aramaktan vazgeçelim. Alakası yok zira. Boş
vermişlik, neyime lazımcılık sadece biz Kütahyalılara mı has bir durum?
Kahvelerde zaman öldürmek, faydalı değilde faydasız işlerle uğraşmak
sadece biz Kütahyalıların mı meşgalesi? Elbet değil! Bunlar maalesef ki
maalesef milletimizin kanayan yaraları. Biz de biraz daha fazla olabilir
belki. Bu kanayan yaralara mantıktız yara bantları sarmaya
çalışmayalım. Bahane aramak yerine vizyona sahip olsak, nitelikli
bireyler yetiştirerek ben davasından biz davasına geçiş yapmış olsak bu
şehir muhakkak daha farklı bir şeye dönüşecek! O sebeple aciz insan
tipinin sıradan özelliği olan başarısızlığa kılıf aramaktan vazgeçelim.
Kütahya cezalı falan değildir, bunlara inanmayalım! Kişi kendi cezasını
kendi vicdanında verir. Biz istersek olur sevgili dostlar! Yok eğer
inanacaksanız da bunlara Yıldırım Bayezid'i Timur'a Yakup Çelebi'nin
yani bir Kütahyalının yakalattığını, Yunanistan'ın bağımsızlığına zemini
bir Kütahyalı'nın (Tepedelenli Ali Paşa) hazırladığını vs. gibi
maddeleri de ekleyin ki zengin görülsün liste...
Saygılar...
18.02.2018